HIZLI ERİŞİM
Türkiye ekonomik krizde mi? Ekonomik kriz nedir, son 1 yılda vatandaşların en çok merak ettiği konuların başında geliyor.
Ekonomik kriz terimi hemen hemen her analist, ekonomist ve iktisatçı tarafından farklı yorumlanmaktadır. Ekonomik Kriz’in tam olarak net bir açıklaması bulunmasa da, genel olarak bir ülke ekonomisinin, dünya ekonomileri karşısında gerilemesi, durgunlaşması olarak belirtilebilir. Ekonomik kriz bir sonuçtur, sonuca götüren bazı nedenler bulunması gerekiyor.
EKONOMİK KRİZİN NEDENLER
Ekonomik krizin birçok farklı nedeni bulunmaktadır. Ancak dünyada bugüne kadar görülen 20’den fazla ekonomik krizde şu nedenler ortaya çıkmıştır:
- Arz-Talep Dengesizliği
- Piyasa Durgunluğu
- Yüksek Faiz Artışı
- Döviz Kurlarındaki Dengesizlikler
- Bankacılık Sektöründe Sorun ve Dengesizlikler
- Enflasyonun Yükselmesi
- Alım Gücünün Düşmesi
- Ülkenin Bulunduğu Coğrafyadaki Riskler
- Yüksek Cari Açık
- İflaslar
- Düşük Üretim
- İstihdamın Düşmesi ve Yüksek İşsizlik
TÜRKİYE’DE EKONOMİK KRİZ
Türkiye’de yakın dönemde 1994 ve 2001 yılında ekonomik krizler yaşandı. Her iki ekonomik kriz döneminde de yukarıda yer alan bütün nedenler ortaya çıkmıştı. Bu ekonomik krizlerden edinilen tecrübeler ile özellikle 2008 yılında Avrupa ve ABD’deki birçok bankanın iflas etmesiyle yaşanan bunalım Türkiye’yi çok fazla etkilemedi. Ancak aradan geçen 10 yılda gelinen süreç, birçok ekonomik kriz nedeninin yeniden hortlaması ile ekonomistleri korkutmaya başlamıştır.
Genel geçen olarak, Türkiye’de son birkaç yılda yüksek cari açık, enflasyonun yükselmesi, işsizliğin yükselmesi, alım gücünün düşmesi, yüksek faiz, piyasa durgunluğu ve en önemlisi ise döviz kurlarındaki dengesizlikler ortaya çıktı. Her bir süreç başka bir süreci tetiklerken, bir ekonomik krizin ortaya çıkmasındaki en büyük nedenlerden biri olan finans sektörünün durumu ise Türkiye’de sağlam bir zeminde bulunuyor. Bu sağlam zemin sayesinde, Türkiye’de 2018 yılında bir ekonomik krizden bahsetmek tam anlamıyla mümkün değil, Türkiye’de şu anda ancak bir döviz krizinden bahsedilebilir.
Ödemeler dengesinin sağlanması sayesinde, oluşan nedenlerin ortadan kaldırılma şansı daha büyüktür. Ancak ortaya çıkan nedenlerin, çözülmek yerine bertaraf edilmesi durumunda ise birçok nedenin daha ortaya çıkması öngürülebilir.
SORUNLAR NASIL ÇÖZÜLEBİLİR
Türkiye’de ortaya çıkan ekonomik kriz nedenlerinin ortadan kaldırılması için bazı çözümler üretilebilir. Daha önceki ekonomik krizlerden tecrübe edildiği kadarıyla,
- Finans sektöründeki şüpheler giderilmeli,
- Milli Gelir Seviyesi’nin korunması için çalışmalar yapılmalı,
- Enflasyon baskısının önlenmesi için üreticiler kontrol edilmeli,
- Cari Açığın engellenmesi için tasarruf tedbirleri alınmalı,
- Üretim, üretim ve üretim! Artırılmalı,
- Özellikle ihracat yapan işletmelere daha fazla destek verilmeli,
- Döviz rezervlerinin artırılması için çalışma yapılmalı,
- İşsizliğin azaltılması için işletmelere istihdam desteği sağlanmalı
ECONOMIST DEĞERLENDİRMESİ
2018 yılının Ağustos ayı itibarıyla dünyanın en önemli finans dergilerinden biri olan Economist, Türkiye’yi ekonomik olarak değerlendirdi. “Türkiye’nin diplomatik krizi hızla ekonomik krize dönüşüyor” başlıklı yazıda, Türkiye’deki son durumlar ele alındı.
Economist, yazıya “Amerikan Kongresi, Rusya’da yolsuzlukları açıklayan birinin öldürülmesinden sorumlu Kremlin yetkililerine baskı yapmak amacıyla 2012’de Magnitsky Yasası’nı geçirdiğinde ve hatta yolsuzluk ve insan hakları ihlallerine karışan yabancı yetkilileri de dâhil etmek için yasayı genişlettiğinde, pek az kongre üyesi bunun NATO müttefiki bir ülkenin hükümetine karşı kullanılacağını hayal edebilirdi” diyerek başlıyor.
“1 Ağustos’ta, ABD Hazine Bakanlığı iki üst düzey Türk yetkilinin, içişleri ve adalet bakanlarının, Amerikalı pastör Brunson’un uzayan tutukluluğunda oynadıkları rol nedeniyle mal varlıklarını dondurduğunda olan tam da buydu” ifadelerini kullanan dergi, “Türkiye’nin de beklendiği gibi Başkan Donald Trump’ın kabinesindeki iki bakana yaptırım açıkladığını” hatırlatıyor.
Economist, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da dahil iki tarafın da krizden çıkış için bir yol bulunabileceğini ifade ettiğini ancak piyasaların bu görüşü paylaşmıyor göründüğünü yazıyor.
TL’nin Dolar karşısındaki değerinin 6 gün üst üste rekor derecede değer kaybettiğini vurgulayan Economist, devlet tahvili faizlerinin rekor seviyelere çıkmasıyla ekonominin kriz tehdidiyle karşı karşıya geldiğini söylüyor.
‘Yaptırım kararı sürpriz değil’
“Daha 2 hafta önce Türkiye ve Amerika bir dizi karmaşık sorunda ilerleme kaydetmenin yolunu açabilecek bir anlaşmanın eşiğindeydi. Türkiye, 2016 sonundan beri bir dizi saçma terör suçlamasıyla tutuklandığından beri cezaevinde bulunan Pastör Andrew Brunson’ı serbest bırakacaktı. Amerika da İran’a yönelik ambargoları ihlal etme suçlamasından hüküm giyen Türk bankacı Hakan Atilla’nın cezasının geri kalanını Türkiye’de çekmesine izin verecekti. Uzlaşmanın Türk Dışişleri Bakanı’nın ek talepleriyle bozulduğu, Amerikalı yetkililerden, Atilla’nın çalıştığı devlet bankası Halkbank’a yönelik soruşturmalara son verilmesini istediği belirtiliyor. Brunson, serbest bırakılmak yerine ev hapsine alındı.”
Amerika’da Türk hükümetine duyulan öfke düşünüldüğünde, yaptırım kararının sürpriz olmadığını söyleyen dergi, ABD Başkanı’nın Erdoğan’la geçen yıl yaptığı ilk görüşmeden bu yana üç kez Brunson’ı durumunu gündeme getirdiğini ve Trump yönetiminin bıkıp usanmadan Brunson’ın serbest bırakılması çağrısında bulunduğunu hatırlatıyor.
Uzlaşma için manevra alanı kaldı mı?
Economist, ABD Hazine Bakanlığı’nın yaptırım kararının bir uyarı atışı mı olduğunu, yani hala bir uzlaşma için manevra alanı bulunup bulunmadığını ya da yeni yaptırımların kaçınılmaz olup olmadığını görmek için çok erken olduğunu belirtiyor ve dergi baskıya girerken, görüşmelerin hala devam ettiğini aktarıyor.
Ancak “çok sayıda yaptırımın şimdiden yolda” olduğunu kaydeden dergi, “Senato’da geçtiğimiz günlerde onaylanan bir yasada, Rusya’dan füze savunma sistemi satın alınmasına misilleme olarak, Erdoğan hükümetine 100 F-35 savaş uçağının teslim edilmesini engelleme tehdidinde bulunulduğunu” hatırlatıyor.
Başka hangi yaptırımlar gelebilir?
Bir diğer yasa tasarısında da, Pastör Brunson ve Amerikan Konsolosluğu’nun geçen yıl gözaltına alınan üç yerel çalışanı serbest kalana dek, Dünya Bankası ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası gibi uluslararası mali kuruluşların Türkiye’ye yönelik kredileri askıya almaya zorlanmasının teklif edildiği belirtiliyor:
“Sermaye akışına bağımlı, şirketlerinin üzerinde 220 milyar dolarlık borç yükü olan ve şimdi de büyüyen bir para krizine giren bir ülke için yeni yaptırımlar yıkıcı olur.”
Economist ayrıca, “iki Türk bakana yönelik büyük ölçüde sembolik önlemlerin, Amerika’nın Türkiye’den 1,7 milyar dolarlık vergiden muaf ürün ithalatını gözden geçireceği haberleriyle birleşmesinin bile, TL’nin son 10 yıldaki en kötü performansını göstermesine yeterli olduğunu” söylüyor.
Dergi, 6 Ağustos’ta, TL’nin 2001’den bu yana bir gündeki en büyük kaybını yaşadığını, son bir yılda TL’nin değerinin üçte bir azaldığını, Erdoğan’ın 2003’te başbakan olmasından bu yana da yüzde 70 değer kaybettiğini belirtiyor.
‘Sorun sadece kur değil’
Economist, daha genel anlamda da ekonominin bir süredir sorunlu olduğunu belirtiyor.
Ucuz kredi bolluğu ve kamu harcamalarıyla enflasyonun inatla yükseldiği ve geçen ay yüzde 16’yla 2003’ten bu yanaki en yüksek seviyesine çıktığı belirtiliyor. Dergi, TL’deki çöküşün bir dizi önde gelen Türk şirketini milyarlarca dolarlık borçlarını yeniden yapılandırmaya zorladığını ve moratoryum ilan etmenin eşiğinde olduklarını düşünenlerin bulunduğunu aktarıyor ve ekliyor:
“Ekonomistler, bilim insanları arasında ‘Dünya düzdür’ söylemine denk bir yeri olan ‘Yüksek faizin enflasyonu tırmandırır’ inancında olan ve bedeli ne olursa olun ekonomik büyümede ısrar eden Erdoğan’ın baskısıyla, Merkez Bankası hasarı kontrol altına almak için tutarlı olarak çok az ve çok geç adım attı. Merkez Bankası, çoğu uzmanı şaşırtan bir şekilde, 24 Temmuz’daki son toplantıda faiz artırmadı.”
Ekonomi yönetimindeki değişiklikler
Economist’in görüşlerine yer verdiği Capital Economics uzmanı William Jackson, “enflasyon artarken, Türk ihraç ürünlerinin rekabet gücünü koruyabilmesi için TL’nin biraz daha değer kaybetmek zorunda kalabileceğini, büyük olasılıkla Merkez Bankası’nın başarmayı umabileceği tek şeyin de TL’nin erimesini yönetmek olabileceğini” söylüyor.
Dergi, yatırımcı güveninin azaldığını ve 18 Temmuz’da Olağanüstü Hal uygulamasının kaldırılmasının da bu duyguyu beklendiği kadar değiştirmediğini belirtiyor. Yazı şu satırlarla sona eriyor;
“Yargıçları ve memurları muğlak ulusal güvenlik gerekçeleriyle görevden almak da dahil, hükümetin olağanüstü hal yetkileri, yeni güvenlik yasasında yerini buldu. Erdoğan’ın yürütmedeki gücünü artıran, üst düzey yetkilileri istediği gibi atayıp, görevden almasını sağlayan ve parlamento denetimini zayıflatan diğerleri düzenlemeler de anayasaya girdi. Seçim zaferinden yeni çıkan güçlü Türk lideri para ve mali politikada kontrolünü daha da artıracak gibi görünüyor. Erdoğan eski ekonomi ekibini, görevden alarak, yerlerine Maliye ve Hazine Bakanı olarak atadığı damadı Berat Albayrak da dahil, görece denenmemiş sadık adamlarını atadı. Bu hamlelerin hiçbiri yatırımcı güvenini yükseltmeyecek.”